16 Ağustos 2012 Perşembe

DÜŞLERİM ANILARIMA TUTSAK BURADA

Bir düş kuruyorum şimdi ve sende baş kahramanısın düşümün... Yemek yiyiyoruz salondaki cam masada,sen her zaman ki gibi baş köşede... Annemin yaptığı "Fasulye" ye "Fasulya" demen komiğime gidiyor ama kızmayasın diye sana çaktırmadan bıyık altından gülüyorum. Hafifçe kulağımı yokluyorum belli etmeden. Eğer küpelerimi çıkarmayı unutmuşsam kavga ederiz diye korkuyorum. O sırada sen kumandayı alıp benim sevdiğim müzik kanalını açıyorsun ve anneme dönüp: "Bu çocuğa ekmek verme su verme ama müziksiz bırakma,müzik olmazsa yaşayamaz bu oğlan" diyorsun. Hafifçe gülüyorum; oğlunu tanıyan ve oğlu için jestler yapan baba olduğunu görmem hoşuma gidiyor, seviniyorum... Ablamlar hemen kıskanmış gibi yapıyor bu anlaşmalı oyunda. Sende "Olur mu kızım hepinizin yeri başka" nidaları çekiyorsun tebessümle.Sonra bana dönüp göz kırpıyorsun.Evimizin kadınları sofrayı toplarak mutfağa kaçtıklarında bana sesleniyorsun nüfus cüzdanıma inat bana kendin koyduğun lakapla; "Mike, sen ne zaman dönüyorsun İstanbul'a?" Seninle daha çok vakit geçirebilmek için istifa ettiğimi söyleyemiyorum, yıllık izindeyim diyorum. İnanmış gibi yapıyorsun ama inanmadığını ikimizde biliyoruz. Sonrasında gizli gizli anneme soruyorsun bu oğlan işten mi çıkarıldı? diye. Herkes seni üzmemeye yeminli,bir sen bilmiyorsun... Günler birbirini kovalıyor ve sen daha kötüleşiyorsun. Bize veda etmeye niyetlisin,biz de bırakmamaya. Sen kazanıyorsun ve sessiz sedasız gidiyorsun bizden. O an bir yaş perisi giriyor odaya ve dokunuyor değneğiyle omzuma. Birden 10 yıl yaşlanıyorum, 41 yaşında babası için ağlayan bir adama dönüşüyorum. Aradan bir yıl geçiyor ve ben 42 yaşında bu satırları yazıyorum. Ama bir dakika bu düş değil miydi? Benim düşümde Baba2m gitmeyecekti...Bu düş olmaktan çıkıp bir anı oldu artık Baba... Görüyor musun buralar çekilir dert değil; Düşler bile anılara tutsak burda. Sen rahat uyu, nasılsa bir şekilde dönüyor kavanoz dipli Dünya...