10 Mart 2013 Pazar

Dilimin Ucunda

Duygular değişir,insanlar değişir hatta tarihler de değişir ama değişmeyen şeyler de vardır;Aşkın kendisi gibi.Bunca zaman dağıttığımız hallerimize inat toplamaya çalışırız ama kendimizi değil.Yavaş yavaş alışkanlıklarımıza bulaşır, yataklar toplanır,kırışıklıkları giderilmeye çalışılır yanlız yatılmış yatağın.Olur da misafiri olur diye belki.Ama yüzümüzde kalan izlere ne yapsak olmaz.Sadece derinleşir gün geçtikçe... Kangrunun kesesi misali yaşanmışlıkların konduğu bir kesedir kırışıklıklar.Kaç çocuğum oldu bilmiyorum.Daha dün birini farkettim dudağımın kenarında gülümserken.Hani çok yakışırdı ya bana;öylece,incecik,zarif ve belli belirsiz varlığıyla omuzumdaki çiçeği titretti.. Dedim ya duygular değişir,insanlar değişir ve hatta tarihler değişir diye.Mevsimlerde değişti.O çok sevdiğim erikleri tuza bandırıp yiyemiyorum şimdilerde.İçliğimiz değişti dile kolay,heleki o tuz nasılda yakardı dilimi.Ama en çok gözünün içine bakınca yanardı dilim; çıkmayan sözcükler yüzünden.Dile kolay gelmezdi ama dillendiremedim ki.Dillendirmekten çok dilinin ucunda ama hatırlayamadığın şarkılar gibi.Bi kelime hatırlasan tüm şarkı dökülecek dudaklarından.İşte tam da şu anda sensiz olmazdı da oluyor işte.Yine kendi kendime sormadan duramadım bende.Bilerek unutmayı tercih ediyor içliğim-hiçliğim.Yokluğun gelmiş, hoş gelmiş ama bu gece söyletmeyeceğim o şarkıyı,olmadığın her günde yenilerini bestelemişken.Gelmiceksin bu gece dilimin ucuna.Hatırlayamadığım için gecenin 2 sinde aramayacağım dostlarımı bu şarkı nasıldı diye.Yada bu söylediklerimle kendim dalga geçerek geceye küçük düşüreceğim beni.Olsun varsın be aranacak hep dostlarım var dilimin ucuna gelmeyen şarkılarımı bana hatırlatacak hatta benimle söyleyecek hala var birileri.Ama yine kendime acıyarak kapatıcam iyi dilekler dileyerek dostuma,dostlarıma hatta canımı yakan sana... Acılar da değişir herşey gibi.Acıtan da değişir.Bu unutmaların bir anlamı olmalıydı ama sen oldukça anlamsızlaşıyordu herşey,yokluğun oldukça.Ben değiştim, sen değiştin, zaman değişti, içimiz dışımız değişti.Bir dilimizin ucunda kalanlar kaldı, gerisi gitti bitti.Sen gittin..

Kan Lekesi

Kitlendim ve anahtarları koyduğun yeri bulamıyorum.Sana sesleneyim dedim, ses edemedim;söz bitti...Arandım, onu da bulamadım.Meğer gözbebeklerime saklanmış, iki damla söz akıttım sana yanaklarımdan,duymadın. Nerede bu kahrolası anahtarlar?Aslında hiç almadığımı bildiğin halde hep beni suçladın.Sen nereye koyduğunu unutmuştun sevgili.Zamansız gidişlerimi döndürmek için kendine oynadığın hatta oynadığımız bir oyundu bu.Hep suçladın beni sevgili;içinde kilitleyip bıraktığın için beni.Zorlasam da açılmayacak kilittler vurdun dilime,bedenime. Yoruldum... Oturup dinlenmeliyim şu kanepede.Aşkımız kadar kırmızı,tenin kadar kadife kanepede.Kızma yine, yastığın altına sakladım çoraplarımı, parmağım kesilmişti. Kanım bulaşmış olabilir, kızma sevgili leke kalmıştı sildim ama geçmedi.Neden geçmiyorki bir şeyleri silince?Ben dokunamazdım,sevmezdim o kanepeyi.Kadifeye dokunamazdım ya içim ürperirdi.Tamam kızma sen.Yine oyun oynayalım, birbirimize dokunalım... Sende yoruldun biliyorum.Anahtarları ver hadi çözülsün kilitlerim.İki damla daha sözüm vardı sana, onu da akıtmadım mı?Silme artık sözlerimi,bak sildikçe geçmiyor kan lekesi gibi... Yoruyorsun.Yoruluyorum seninle.Oyun bozan oluveriyorum, yine suçluyorsun işte.Ne yapsam nafile geçmeyecek o leke.... Gel yanıma sen de dinlen teninden kanepede.Siktir et lekeyi,minderle örtersin görmez kimse.Belki ileride doğacak oğlunun oyuncak arabası yada kızının bebeği kaçacak o kadife kanepenin arasına ve sen onu çıkartırken göreceksin o kan lekesini.Aklına gelicem ve oturacak dudaklarına o çok sevdiğim tebessümün.Beni kırık dökük bıraktığın anlar aklına gelicek belkide.Sonra o oyuncak bebekte oynadığımız oyunlarda hangimiz bebektik diyeceksin kendi kendine ve kırmızılar olmayacak yüzünde.Belki biraz allanıp sonra mora çalacak donup kalacaksın öylece.Yine de dudaklarına asacağın o tebessüm hatrına gitmeliyim şimdi... Bu sefer suçlayamayacaksın beni artık biliyorsun anahtarları bana hiç vermediğini.Sevgili, sen o lekeye hapsettin bizi...

1 Mart 2013 Cuma

30 küsür yaşındayım yahu...

30 undan sonra hayat başka akar derlerdi ben 20 lerimdeyken. Ne değişebilir ki bu kadar 30 undan sonra?Abartıyorlar,klişe klişe laflar ediyorlar derdim hep… Yirmilerin sonuna ylaştıkça tuhaf bir sıkıntıyla sevişmiş heyecan kapladı içimi. Sonrası hem sancı hem de doğum…Erkeklerin adam kadınların kadın olduğu yaşlar bu yaşlar.Kırışıklıkların süslediği oturmuş yüz hatları, artan farkındalıklar ve yer değiştiren öncelikler…Artık eskisi kadar kolay kilo verilmez 30 dan sonra ya da eskiden sabaha kadar içtiğin ve kulaklarını patlatacak kadar yüksek sesle canlı müzik yapan mekanlara gidemez olursun… Amerika ile saat dilimi farkından dolayı sabahın körüne kadar izlediğin Oscar törenlerini ertesi gün internetten bakınırsın;çünkü artık sabah erkenden kalkıp gitmek zorunda olduğun bir işin vardır. Abuk sabuk şeylere para harcarken daha dikkat edersin artık,çünkü yıllarca senin cebine para koyan babanın mezarını ziyarete giderken mezara koymak için çiçek alacak paran olsun istersin cebinde. Daha önce hiç giymeyeceğin halde aldığın tişörtlerin parasını artık kırlaşmış saçlarını gizlemek için saç boyasına verirsin. Öncelikler gider,incelikler gelir… İncelikler gider,umursamazlık oturur bi köşeye. bu yaşıma geldim elimde avucumda neler var? lar başlar… Eskiden zeytinyağıyla yapıldığı için yemediğin yemeklere inat, en hakikisini ararsın marketlerde zeytinyağının;salatana bol bol koyabilmek için. Rakının sohbetsiz boğazından yağ gibi akmadığını anlarsın ve şükredersin etrafında biriktirdiğin dostlarına… Şükretme yıllarıdır 30 lar… demlendikçe farketme,farkettikçe şükretme yılları…Rakıya şükredersin,balkondaki saksıdan yayılan fesleğen kokusuna şükredersin,kulaklarını çınlatan,gözünden yaş akıtan kahkahalara şükredersin..En çok da yeni doğan güne… Dilin değişir,tadın değişir,bakışın,duruşun değişir 30 dan sonra. Herkesin Cennette olacağı yaşlardasın artık;yüz hatların oturmuş aynadaki gerçek senle. Senden 15-20 yaş küçüklerin dilini anlamakta zorlanırsın,kullandığın kelimeler değişir. Kelimelerden çok bakışlara dayarsın sırtını. Her sorunun cevabı için aynı cümleyi kullanırsın çoğu zaman; "Kıskanmıyor musun onu?" diye sorarlar sen de "Artık 30 küsür yaşına geldim yahu" dersin. "Bu renk sana çok yakışır neden almıyorsun?" derler sen yine "30 küsür yaşına geldim yahu" dersin. "Ya AŞK?" dediklerinde bile sanki artık daha sert ve kalın bir kabuğum var dercesine tekrarlarsın aynı cevabı: 30 KÜSÜR YAŞINA GELDİM YAHU… Dedim ya sancılı bi dönem diye; ama yeni bi adamın,yeni bi kadının doğum sancısı bu… Ne getirir ne götürür bunun hesabını yapmadan senin SEN olduğun yıllar. Olsun varsın zor kilo verilsin, olsun varsın dakikalarca bak aynada gördüğün kırışıklıklara… Nasıl olsa gün gelecek o kilolara da o kırışıklıklara da şükredeceksin rakıdan peltek peltek kurduğun cümlelerle. O yüzden tazeleyelim rakı kadehlerimizi de güzelleşelim bu gece de... MART 2013