10 Temmuz 2014 Perşembe

Yorgun Adam ve Hikayeci Kız

  Bütün gün evden dışarı çıkmamıştı yorgun adam. Bolca tükettiği kahvesinin yanına sıkıntıyla söndürülmüş izmaritler biriktirmişti. kucağındaki laptopun ışığı inançsız gözlerini daha da çökmüş gösteriyordu. Bir anda telefonunun sesiyle irkildi ve ekrandaki isme ilişti gözleri. Ya bu sefer olursa dedi içinden gözlerinin inançsızlığına inat. Telefondaki ses bağışıklık sistemine enjekte edilmiş bir ilaç gücündeydi sanki. Görüşmek ister misin? sorusuna İzmir'li olmanın ve "deniz görmeden yaşayamam" şımarıklığının verdiği küstahlıkla; "evet evde çok bunaldım, deniz görmem lazım sahilde buluşalım mı ?" dedi. Vakit kaybetmeden siyah bir tişört geçirip üstüne aynada son kez inançsız gözleriyle buluştu. O çok sevdiği gülümsemesini takarken dudaklarına sıktığı parfümün kokusu yayılmıştı bile tüm eve. Aldığı güzel bir haberi evdekilere açıklamak için evin yolunu koşar adım gittiği anları hatırladı adımlarının hızını görünce. Oysa çoktandır güzel bir haber almıyordu. 
        Buluşacakları yere geldiğinde kaçamak gözlerle karşısındakini süzmeye çalıştı. Sahilde sakin bir yer bulup oturduklarında denize baktı ve derin bir nefesle içindeki sıkıntıyla ağır iyot kokusunu takas etti. Yorgun adam, karşısındaki  güzelliğin yanağındaki gamzesini tekrar tekrar görebilmek için onu güldürmesi gerektiğini ve bunun için ne çılgınlıklar yapabileceğini düşünürken birden "Kalbimde filler oturuyor" dedi hikayeci kız. Hikayeci kız diyecekti ona ve anlatmak istediği ve yorgun adamın dinlemek için delirdiği bir dolu hikayesi vardı kızın. Hikayesini anlatırken yaptığı mimikler, heyecanıyla süslenmiş ses tonu ve seni hapsetmeye hazır gözleri  sarhoş etse de en çok gamzesinin hipnozunu yaşıyordu yorgun adam. Çay satan bir kadın yanaştı yanlarına ve iki tane çay aldılar. Yorgun adam Hikayeci kıza bardağını uzatırken çaycı kadına dönüp: "Arkadaşım şeker kullanmaz" dedi. Yarım saat önce öğrendiği bu bilgiyle sanki hikayeci kızı yıllardır tanıyormuş gibi davrandı onu şaşırtmaya çalışarak.  Çaylarını içerken anlatmaya devam ettiler iyot kokulu sohbetlerinde. Hikayeci kız gözünün içine baktı yorgun adamın ve "Aslında tek bir cümle söyleyebilmek için o kalın kitaplar yazılıyor o kocaman şarkılar yapılıyor, herşey tek bir cümle söylemek için" dedi. O da söylemek istediği şeyi söylemişti zaten. Yeni bir ilişkiden çıkmış yaralı bi sevdalı olarak kurmuştu cümlesini. "Kalbimde filler oturuyor".
         Cebinden telefonu çıkaran yorgun adam mesaj bölümüne girip cümlesini yazıp yolladı hikayeci kızın telefonuna. Mesajı okuyan kız yerleştirdi yine gamzesini yanağına ve tebessüm etti.
         " Filler gidince haber ver, pamuklarla bekliyorum"

       Mesajı bir daha okuyan kız yorgun adama dönerek sordu:
    "Hiç aşık oldun mu?"
Yorgun adam cevabı gözleriyle kızın gözlerine bıraktı, çayından bir yudum içti ve denize doğru bakarak mırıldandı;
 " Deniz olmadan yaşayamam herhalde, tıpkı gamzeni görmeden yaşayamayacağım gibi...

BAZI ŞEYLER...

 Birçok cenaze gördüm bugüne kadar.Birçok tabutun önünde "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" diyen imamın ardından "Helal olsun" diye bağırdım peşisıra üç kere. Ama babamın tabutunun önünde dururken ilk ölen babammış gibi hissettim o an. Cemal Süreya şiirinin hayata adaptasyonu gibiydi sanki;
  Sizin hiç babanız öldü mü?
  Benim öldü ve kör oldum.
  Geçici körlüğüm zaman içinde iyileşti. Hatta daha net görmeye başladım herşeyi.Tamamladığım ama yayımlatamadığım kitabımı babam okuyamadığı için hayıflandım ve yayımlattım mesela. Seni seviyorum cümlesini daha çok kurar oldum. Geç kalmamak için bazı şeylere peşin peşin söyledim içimdekini. O yüzden seni sevdiğimi sana söylemem lazım. Anlatmam lazım ki bilmelisin yanağındaki gamze için cinayet bile işleyebileceğimi. Zaten insan aşka bulandığında yapmıyor mu en yapmam dediği şeyleri. Belki de bu yüzden cinayetlerin çoğu aşk için işlenmiyor mu?
       Bazı şeylerin tanımı olmaz kanıtı olur sevdiğim. Yanağına oturttuğunda o gamzeyi duyabilirsin kalbimin nasıl attığını yada sen uyurken seni izlediğimde "ne olur bu rüya bitmesin" diye tekrarladığımı. Dilim döndüğünce anlatayım sana sevgimi ama gerek yok. Birçok şahidim var benim; sen konuşurken şehrin nüfusunun 1'e inmesi gibi, sen gittikten sonra canımı acıtan kuştüyü yastıklar gibi yada Yanımda olmadığın heran seni düşündüğümde yaktığım sigaraların doldurduğu kültablaları gibi...
        Telefon geldi az önce, arayan ablamdı. Eniştem ölmüş bugün, annemde yanında olmak için teyzeme gidiyormuş. Babam gibi eniştem de kanserden öldü sevdiğim. Şimdi cenazesinde soracak imam "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" diye ve hep bir ağızdan "Helal olsun" diye bağıracak cemaat üç kere. Birileri kör olacak, birileri yapamadığı şeyler için hayıflanacak, birileri...
        Gördün mü ölümden bahsederken konu yine sana geldi. Dedim ya şehrin nüfusu 1 artık, bense her an katil olabilecek bir aşık. Ben sigaramı yaktım hadi sende oturt gamzeni yanağına...
        Bazı şeylerin tanımı olmaz kanıtı olur sevdiğim...

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Ne zaman doğdun?

"Ne zaman doğdun?" dedi.. Defalarca bu soruyu cevaplamanın verdiği refleksle atıldım ve "80'liyim ben" dedim.Bıyık altından alaycı ama bi okadar da "ne demek istediğimi anladın sakinleş ve tekrar cevap ver" diye telkin eden gülüşünü fırlattı. kızardım kulakarkalarıma kadar. Halbuki esmer olduğum için utandığımda pek belli etmez tenim. Aradığım şeyleri arama moturuna yazıp kolayca ulaştığım klavye delikanlısı anlarım geçti gözümün önünden. saniyelik sessizliklerde hayatımın en uzun filmlerini izledim,başrolde hep benim olduğum. Hangi doğumumu anlatmam gerektiğini bilemedim ve ona soru sorarak bana yol göstermesini istedim. "Sen ne zaman doğdun?"Birden hiç olmadığı kadar ciddileşti; okuduğu tüm felsefecilerden daha çok düşünüyor gibiydi o an. "Özel biri olmadığımı,bu hayata özel birşey yapmak için gelmediğimi anladığımda ki üzüntümle doğdum ben" dedi. "Üstelik 12 yaşındaydım henüz. Bir çocuğun korkabileceği kadar korkmuş ve çaresizdim. Farklı hissettiğim için özel olduğumu zannediyordum. Etrafımdaki yaşıtlarım gibi davranamadığım için seçilmiş olduğumu düşünüyordum. Taa ki o güne kadar. Hissettiklerim bana özgü değildi ve benim gibi hissedenler vardı, farklılığım bana has değildi ve benden yüzlercesi vardı. Kendimi köyün delisi zannederken akıl hastanesinde tuvaleti arayan bir çocuğa dönüşmüştüm. İşte ben 12 yaşında doğdum ya sen? dedi. Bu gece başım ağrıyor deyip arkamı dönmek istedim yatakta. Kahretsin ki kavurucu güneşin altında güneş gözlüklerimizin ardından kahvelerimizi yudumladığımızı farkettiğimde uyku vaktine çok olduğunu anlayıp telaşa kapıldım. "Bana öleceksin dediler" diyiverdim. Şimdi ilgisini çekmiştim işte. Birmanya yerlilerinin boynuna halka takan kadınlarının belgeselini izlediğindeki yüz ifadesini takınmıştı.Ha birde "bende bağımlılık yapıyorsun" dediğimdeki ifade. "Kansersin dediler,iki üç ay yaşarsın dediler ama öldüremediler beni"dedim,bu kadar haşır neşir olunca cenaze ritüelleriyle,işi ölü yıkamak olan Gassallar geldi aklıma ama o ciddi ifadesini bozmamak için ses etmedim." geçti gitti bu meret ama geride farkındalık ve boğazımda koca bir yumru bırakarak gitti. senin doğduğun yaştan 2 yaş büyüktüm ben de doğduğumda." dedim. Şakağımdan akan teri 3 parmağımdan yaptığım mendille silip gözlerime aldım cümlelerimi. Bana baktı ve dinledi gözlerimi. "İnsanın kendi doğumuna şahit olması sarsıcı değil mi sence de? dedi gözünün önüne düşen kırmızıya çalan kızıl saç öbeğini kulağının arkasına iterken. Birer sigara daha yaktık kahvelerimiz öksüz kalmasın diye. Kelimelerin acısıyla kahvenin acısı birbirine karışmış,dilimde tuhaf bi tat. Sana bakıyorum ve keyif aldığını görüyorum bu tattan tüm mimiklerinle.Sonra "aslında o bu bir kusur biliyorsun değil mi?" diye her defasında altyazı verdiğin yanagındaki gamzene ilişiyor gözlerim. O çok sevdiğim gamzeni izlerken sana da çok sevdiğin birşey vermem gerektiğini bilerek o çok sevdiğin gülümsememi takıyorum dudaklarıma ve sana doğru eğilip fısıldıyorum: "İyi ki doğduk,kutlu olsun hepimize... Yaşar İşörenler (Temmuz '13)

yumuk gözlüm'e

Son yudumumdan sonra daha hafif fincanım. Son sevişmemizden sonra hafiflediğin gibi.Seviştiğim sen değildin,sevişmedik biz; biz seni azalttık.Gözlerinin içine bakıyorum gerçeği görebilmek için. Gerçek yok!Sadece beni kendine aşık eden o yumuk gözler.Sana uykudan yeni uyanmış yumuk gözlerini çok sevdiğimi milyon kez söylemişimdir. Sende her seferinde ilk kez duyuyormuş gibi kızarırdın.Hislerimin gerçekliğinden kızarırdın belkide...... Neden mi? Seviyorum çünkü seni. Evet sevip gidiyorum,haklısın. Gidiyorum çünkü bizim olamayacağımızı bende çok iyi biliyorum. Arada gidiyorum işte, sonra özlemin ağır basıyo çaktırmadan yanaşıyorum sana. Ama çok kaçamam yine gelirim sana. "Gel" derim "bak bana o yumuk gözlerle". Yine severim seni,yumuk gözlerini anlatan yazılar yazarım sayfalarca. Tek kişilik aşkımı yaşarım. Sevişiriz yine ama sadece seni azaltmak için. Sonra anlarım yine BİZ olamayacağımızı yine giderim özleyinceye kadar. Seni özledim, hadi azaltalım biraz seni...

Kansız Veda...

Mesela biz hayatı yaşarken arka fonda Aylin Aslım "bazı yalanlar" ı söylese...film tadında yaşasak ha?... olmaz mı? Neden olmasın? gerçekler olmasaydı o filmler olur muydu sanıyorsun? İntihar ataklarımız cepte,banyo dolabında jilette var en keskininden. yok hayır daha kansız olsun diyorsan düşünürüz bişiiler uyku hapları çok klişe bence. Veda edilecekse daha bi ben olmalı yada daha bi sen... vedamızda asılı kalmalıyız belki de. Biliyorum vedaları sevmediğini,affet... Sen vedaları değil dost sohbetiyle bezenmiş rakı masalarını seversin bilirim Rakına 2 buz atarsın, yoğurtlu mezelere uzatırsın hep çatalını. rakı beyazı bi tebessüm oturuverir yüzüne gözünün yanındaki kırışıklıklar daha çok gösterir kendini... bi daha aşık olurum sana,bi daha heyecanlanırım her defasında... kaçamak bakışlar atarsın bana,arka fondaki müzik değişir; bana öyle bakma anlayacaklar çalar teoman'dan... ne çok şarkıya hapsetmiştik bizi oysa. Şimdiyse de vedamız biz olsun istiyoruz ne garip.... kansız bi vedaysa istediğin şöyle yapalım; bizi hapsettiğimiz şarkılardan bi liste yapalım arka fonda çalsın bi kere, Şarkılar önemlidir biliyorsun. ben biraz pasiflora biraz da sen içeyim uykuya dalmadan... rüyamda sen bana kaçamak bakışlar atarken toparlarsın eşyalarını. Sana aldığım ama bir türlü beğendirip giydiremediğim kahverengi kazağı giyersin giderken... hava çok soğuk,sıcak tutar seni... herhangi bişeyi unuturum diye endişelenme sakın,nasıl olsa sabah dişlerimi fırçalarken ortasından sıktığın dişmacunu seni hatırlatacak bana... Kahvemi hazırlarken bilirim gittiğini ama inandıramam kendimi bu kansız vedaya... Kahvenin ilk yudumuyla sıcaktan dilimi yakarım ve bedenim başlar tutuşmaya... sensizlik ateşinde yanarken yine arka fonda listemizden bir şarkı çalar.Ben gözyaşlarımla yangınımı söndürmeye çalışırken Leman Sam arkadan "Bu su hiç durmaz" der

23 Haziran 2013 Pazar

Aşk ve Af

Birine aşık oluyorsun ve şehrin nüfusu 1'e iniyor... Hala kalabalık şehirlerde dolanıyorum... 1 nüfuslu sehre gitmek icin bavulum hazır bekliyorum.Bavulumu kontrol ediyorum birşey eksik mi diye;eksik yok. En önemli şeyi;kalbimi de koymuşum... Aşık olmak ve affetmek aynı ipte yürüyen iki cambaz gibidir...Aşık olduysanız koşulsuz affetmeyi kabullenmiş olursunuz.İşte bu yüzden giderken öptüğü yerden vursa da affedersin. Başkaları seni yaraladığında bir elimde tentürdiyot,bir elimde gazlı bezle seni beklerken,sen elinde tuz tutan o'na gittiğinde de affetmedim mi seni? Yine affederim. koca bavulum ve ben affederiz. Mavi gözlerin içimi parçalarken gözbebeklerine yalvardım. Anlatmanı bekledim;söze gerek yoktu gözlerinle anlat dedim sana.Gözlerini yumdun bana ve "Sana birşey anlatmam benim özelim bana kalır" dedin... "Sana öyle özel sırlarımı anlatırım ki kursağında kalır yutkunamazsın,sindirebilmek için kendini anlatmaya başlarsın" dedim..Anlatmaktan korktun ve gittin.Korkma,.....Ben seni çoktan affettim, sen beni affedebilecek misin? 23 haziran 2013...

TEK KELİME

Böyle 3-5 cümle kurmak yerine bir kelimeyle anlaşabildiğim insanlar var,çok seviyorum onları -Şu kişi hakkında ne düşünüyorsun? + Nefret....- Meyvalı sodaya ne diyorsun? + En Çoookkk :):):):)müthiş bişiiii buuu cümlelerce anlatmıyorsun tek kelime karşındaki o tek kelimeden bi kitap yazabilir.belki de bi konferans verebilir,çözmüş seni...çözmüşsünüz ilmikleri,herşey dümdüz.arada en gel yok akışanlara.akışmışsınız...bir olmuşsunuz. onun sevdiği mor olmuşsun,senin sevdiğin sarı o... o yüzden azaltmışsınız cümlelerim yükünü...hafifsiniz... tek kelime... ama çok kelime... yine bişey soruyorum sana;tek kelimeyle cevaplıyorsun.o tek kelimeyi alıyorum sayfalarca okuyorum,gülüyorum,düşünüyorum,çelişiyorum ve yerine koyuyorum.Sonra şükrediyorum varlığına,şükür namazı kılıyorum gecelerce,teninden seccadenin üzerinde.niyetim belli,kabul olursa ne mutlu...