10 Ağustos 2013 Cumartesi
Ne zaman doğdun?
"Ne zaman doğdun?" dedi.. Defalarca bu soruyu cevaplamanın verdiği refleksle atıldım ve "80'liyim ben" dedim.Bıyık altından alaycı ama bi okadar da "ne demek istediğimi anladın sakinleş ve tekrar cevap ver" diye telkin eden gülüşünü fırlattı. kızardım kulakarkalarıma kadar. Halbuki esmer olduğum için utandığımda pek belli etmez tenim. Aradığım şeyleri arama moturuna yazıp kolayca ulaştığım klavye delikanlısı anlarım geçti gözümün önünden. saniyelik sessizliklerde hayatımın en uzun filmlerini izledim,başrolde hep benim olduğum. Hangi doğumumu anlatmam gerektiğini bilemedim ve ona soru sorarak bana yol göstermesini istedim. "Sen ne zaman doğdun?"Birden hiç olmadığı kadar ciddileşti; okuduğu tüm felsefecilerden daha çok düşünüyor gibiydi o an. "Özel biri olmadığımı,bu hayata özel birşey yapmak için gelmediğimi anladığımda ki üzüntümle doğdum ben" dedi. "Üstelik 12 yaşındaydım henüz. Bir çocuğun korkabileceği kadar korkmuş ve çaresizdim. Farklı hissettiğim için özel olduğumu zannediyordum. Etrafımdaki yaşıtlarım gibi davranamadığım için seçilmiş olduğumu düşünüyordum. Taa ki o güne kadar. Hissettiklerim bana özgü değildi ve benim gibi hissedenler vardı, farklılığım bana has değildi ve benden yüzlercesi vardı. Kendimi köyün delisi zannederken akıl hastanesinde tuvaleti arayan bir çocuğa dönüşmüştüm. İşte ben 12 yaşında doğdum ya sen? dedi. Bu gece başım ağrıyor deyip arkamı dönmek istedim yatakta. Kahretsin ki kavurucu güneşin altında güneş gözlüklerimizin ardından kahvelerimizi yudumladığımızı farkettiğimde uyku vaktine çok olduğunu anlayıp telaşa kapıldım. "Bana öleceksin dediler" diyiverdim. Şimdi ilgisini çekmiştim işte. Birmanya yerlilerinin boynuna halka takan kadınlarının belgeselini izlediğindeki yüz ifadesini takınmıştı.Ha birde "bende bağımlılık yapıyorsun" dediğimdeki ifade. "Kansersin dediler,iki üç ay yaşarsın dediler ama öldüremediler beni"dedim,bu kadar haşır neşir olunca cenaze ritüelleriyle,işi ölü yıkamak olan Gassallar geldi aklıma ama o ciddi ifadesini bozmamak için ses etmedim." geçti gitti bu meret ama geride farkındalık ve boğazımda koca bir yumru bırakarak gitti. senin doğduğun yaştan 2 yaş büyüktüm ben de doğduğumda." dedim. Şakağımdan akan teri 3 parmağımdan yaptığım mendille silip gözlerime aldım cümlelerimi. Bana baktı ve dinledi gözlerimi. "İnsanın kendi doğumuna şahit olması sarsıcı değil mi sence de? dedi gözünün önüne düşen kırmızıya çalan kızıl saç öbeğini kulağının arkasına iterken. Birer sigara daha yaktık kahvelerimiz öksüz kalmasın diye. Kelimelerin acısıyla kahvenin acısı birbirine karışmış,dilimde tuhaf bi tat. Sana bakıyorum ve keyif aldığını görüyorum bu tattan tüm mimiklerinle.Sonra "aslında o bu bir kusur biliyorsun değil mi?" diye her defasında altyazı verdiğin yanagındaki gamzene ilişiyor gözlerim. O çok sevdiğim gamzeni izlerken sana da çok sevdiğin birşey vermem gerektiğini bilerek o çok sevdiğin gülümsememi takıyorum dudaklarıma ve sana doğru eğilip fısıldıyorum: "İyi ki doğduk,kutlu olsun hepimize...
Yaşar İşörenler (Temmuz '13)
yumuk gözlüm'e
Son yudumumdan sonra daha hafif fincanım. Son sevişmemizden sonra hafiflediğin gibi.Seviştiğim sen değildin,sevişmedik biz; biz seni azalttık.Gözlerinin içine bakıyorum gerçeği görebilmek için. Gerçek yok!Sadece beni kendine aşık eden o yumuk gözler.Sana uykudan yeni uyanmış yumuk gözlerini çok sevdiğimi milyon kez söylemişimdir. Sende her seferinde ilk kez duyuyormuş gibi kızarırdın.Hislerimin gerçekliğinden kızarırdın belkide......
Neden mi? Seviyorum çünkü seni. Evet sevip gidiyorum,haklısın. Gidiyorum çünkü bizim olamayacağımızı bende çok iyi biliyorum. Arada gidiyorum işte, sonra özlemin ağır basıyo çaktırmadan yanaşıyorum sana. Ama çok kaçamam yine gelirim sana. "Gel" derim "bak bana o yumuk gözlerle". Yine severim seni,yumuk gözlerini anlatan yazılar yazarım sayfalarca. Tek kişilik aşkımı yaşarım. Sevişiriz yine ama sadece seni azaltmak için. Sonra anlarım yine BİZ olamayacağımızı yine giderim özleyinceye kadar. Seni özledim, hadi azaltalım biraz seni...
Kansız Veda...
Mesela biz hayatı yaşarken arka fonda Aylin Aslım "bazı yalanlar" ı söylese...film tadında yaşasak ha?... olmaz mı?
Neden olmasın?
gerçekler olmasaydı o filmler olur muydu sanıyorsun?
İntihar ataklarımız cepte,banyo dolabında jilette var en keskininden.
yok hayır daha kansız olsun diyorsan düşünürüz bişiiler
uyku hapları çok klişe bence. Veda edilecekse daha bi ben olmalı yada daha bi sen...
vedamızda asılı kalmalıyız belki de.
Biliyorum vedaları sevmediğini,affet...
Sen vedaları değil dost sohbetiyle bezenmiş rakı masalarını seversin bilirim
Rakına 2 buz atarsın, yoğurtlu mezelere uzatırsın hep çatalını.
rakı beyazı bi tebessüm oturuverir yüzüne
gözünün yanındaki kırışıklıklar daha çok gösterir kendini...
bi daha aşık olurum sana,bi daha heyecanlanırım her defasında...
kaçamak bakışlar atarsın bana,arka fondaki müzik değişir;
bana öyle bakma anlayacaklar çalar teoman'dan...
ne çok şarkıya hapsetmiştik bizi oysa. Şimdiyse de vedamız biz olsun istiyoruz ne garip....
kansız bi vedaysa istediğin şöyle yapalım; bizi hapsettiğimiz şarkılardan bi liste yapalım arka fonda çalsın bi kere,
Şarkılar önemlidir biliyorsun.
ben biraz pasiflora biraz da sen içeyim uykuya dalmadan...
rüyamda sen bana kaçamak bakışlar atarken toparlarsın eşyalarını.
Sana aldığım ama bir türlü beğendirip giydiremediğim kahverengi kazağı giyersin giderken...
hava çok soğuk,sıcak tutar seni...
herhangi bişeyi unuturum diye endişelenme sakın,nasıl olsa sabah dişlerimi fırçalarken ortasından sıktığın dişmacunu seni hatırlatacak bana...
Kahvemi hazırlarken bilirim gittiğini ama inandıramam kendimi bu kansız vedaya...
Kahvenin ilk yudumuyla sıcaktan dilimi yakarım ve bedenim başlar tutuşmaya...
sensizlik ateşinde yanarken yine arka fonda listemizden bir şarkı çalar.Ben gözyaşlarımla yangınımı söndürmeye çalışırken Leman Sam arkadan "Bu su hiç durmaz" der
23 Haziran 2013 Pazar
Aşk ve Af
Birine aşık oluyorsun ve şehrin nüfusu 1'e iniyor... Hala kalabalık şehirlerde dolanıyorum... 1 nüfuslu sehre gitmek icin bavulum hazır bekliyorum.Bavulumu kontrol ediyorum birşey eksik mi diye;eksik yok. En önemli şeyi;kalbimi de koymuşum...
Aşık olmak ve affetmek aynı ipte yürüyen iki cambaz gibidir...Aşık olduysanız koşulsuz affetmeyi kabullenmiş olursunuz.İşte bu yüzden giderken öptüğü yerden vursa da affedersin. Başkaları seni yaraladığında bir elimde tentürdiyot,bir elimde gazlı bezle seni beklerken,sen elinde tuz tutan o'na gittiğinde de affetmedim mi seni? Yine affederim. koca bavulum ve ben affederiz. Mavi gözlerin içimi parçalarken gözbebeklerine yalvardım. Anlatmanı bekledim;söze gerek yoktu gözlerinle anlat dedim sana.Gözlerini yumdun bana ve "Sana birşey anlatmam benim özelim bana kalır" dedin...
"Sana öyle özel sırlarımı anlatırım ki kursağında kalır yutkunamazsın,sindirebilmek için kendini anlatmaya başlarsın" dedim..Anlatmaktan korktun ve gittin.Korkma,.....Ben seni çoktan affettim, sen beni affedebilecek misin?
23 haziran 2013...
TEK KELİME
Böyle 3-5 cümle kurmak yerine bir kelimeyle anlaşabildiğim insanlar var,çok seviyorum onları -Şu kişi hakkında ne düşünüyorsun? + Nefret....- Meyvalı sodaya ne diyorsun? + En Çoookkk :):):):)müthiş bişiiii buuu
cümlelerce anlatmıyorsun tek kelime karşındaki o tek kelimeden bi kitap yazabilir.belki de bi konferans verebilir,çözmüş seni...çözmüşsünüz ilmikleri,herşey dümdüz.arada en gel yok akışanlara.akışmışsınız...bir olmuşsunuz. onun sevdiği mor olmuşsun,senin sevdiğin sarı o...
o yüzden azaltmışsınız cümlelerim yükünü...hafifsiniz... tek kelime... ama çok kelime...
yine bişey soruyorum sana;tek kelimeyle cevaplıyorsun.o tek kelimeyi alıyorum sayfalarca okuyorum,gülüyorum,düşünüyorum,çelişiyorum ve yerine koyuyorum.Sonra şükrediyorum varlığına,şükür namazı kılıyorum gecelerce,teninden seccadenin üzerinde.niyetim belli,kabul olursa ne mutlu...
5 Mayıs 2013 Pazar
Sahtekar Sevgili
Gidemem! Gittiğim heryerdesin ki...Kelimelere değil gözlerine yükledim ben anlamı...Ağırlaştı göz kepenklerin, yumuk yumuk oldu gözlerin...Tüm terkedilişlerimi apar topar ceplerime sıkıştırdım görmeyesin diye.... Aşkınla takas edecek neyim kaldı kendimden başka? Bilemedim.Aşkım cesaret,aşkın esaret....Aşkım bittiği gün ahiret...İster vezir et ister rezil...Rezil bi vezir olsam ne çıkar? Kral çıplak diye bağıran çocuğum ben... Annesinin göğsünden hayatı emdiği gibi yalın ve tertemiz.Çünkü öyle diyor Emrah Serbes bi yazısında; Ancak 8 yaşında hem sahtekar hem de fedakar olabilirsiniz...En az fedakar olduğum kadar sahtekar olmalıyım karşında... Gerçek sevgimi gösterirsem ürkütürüm seni diye; ölümüne sahtekar... Sen benim yumuk gözlüm ol ben de senin sahtekar sevgilin... Sana söz sadece sevgimde sahtekar..Ama olabildiğine sahici..."
10 Mart 2013 Pazar
Dilimin Ucunda
Duygular değişir,insanlar değişir hatta tarihler de değişir
ama değişmeyen şeyler de vardır;Aşkın kendisi gibi.Bunca zaman dağıttığımız hallerimize inat toplamaya çalışırız ama kendimizi değil.Yavaş yavaş alışkanlıklarımıza bulaşır, yataklar toplanır,kırışıklıkları giderilmeye çalışılır yanlız yatılmış yatağın.Olur da misafiri olur diye belki.Ama yüzümüzde kalan izlere ne yapsak olmaz.Sadece derinleşir gün geçtikçe...
Kangrunun kesesi misali yaşanmışlıkların konduğu bir kesedir kırışıklıklar.Kaç çocuğum oldu bilmiyorum.Daha dün birini farkettim dudağımın kenarında gülümserken.Hani çok yakışırdı ya bana;öylece,incecik,zarif ve belli belirsiz varlığıyla omuzumdaki çiçeği titretti..
Dedim ya duygular değişir,insanlar değişir ve hatta tarihler değişir diye.Mevsimlerde değişti.O çok sevdiğim erikleri tuza bandırıp yiyemiyorum şimdilerde.İçliğimiz değişti dile kolay,heleki o tuz nasılda yakardı dilimi.Ama en çok gözünün içine bakınca yanardı dilim; çıkmayan sözcükler yüzünden.Dile kolay gelmezdi ama dillendiremedim ki.Dillendirmekten çok dilinin ucunda ama hatırlayamadığın şarkılar gibi.Bi kelime hatırlasan tüm şarkı dökülecek dudaklarından.İşte tam da şu anda sensiz olmazdı da oluyor işte.Yine kendi kendime sormadan duramadım bende.Bilerek unutmayı tercih ediyor içliğim-hiçliğim.Yokluğun gelmiş, hoş gelmiş ama bu gece söyletmeyeceğim o şarkıyı,olmadığın her günde yenilerini bestelemişken.Gelmiceksin bu gece dilimin ucuna.Hatırlayamadığım için gecenin 2 sinde aramayacağım dostlarımı bu şarkı nasıldı diye.Yada bu söylediklerimle kendim dalga geçerek geceye küçük düşüreceğim beni.Olsun varsın be aranacak hep dostlarım var dilimin ucuna gelmeyen şarkılarımı bana hatırlatacak hatta benimle söyleyecek hala var birileri.Ama yine kendime acıyarak kapatıcam iyi dilekler dileyerek dostuma,dostlarıma hatta canımı yakan sana...
Acılar da değişir herşey gibi.Acıtan da değişir.Bu unutmaların bir anlamı olmalıydı ama sen oldukça anlamsızlaşıyordu herşey,yokluğun oldukça.Ben değiştim, sen değiştin, zaman değişti, içimiz dışımız değişti.Bir dilimizin ucunda kalanlar kaldı, gerisi gitti bitti.Sen gittin..
Kan Lekesi
Kitlendim ve anahtarları koyduğun yeri bulamıyorum.Sana sesleneyim dedim, ses edemedim;söz bitti...Arandım, onu da bulamadım.Meğer gözbebeklerime saklanmış, iki damla söz akıttım sana yanaklarımdan,duymadın.
Nerede bu kahrolası anahtarlar?Aslında hiç almadığımı bildiğin halde hep beni suçladın.Sen nereye koyduğunu unutmuştun sevgili.Zamansız gidişlerimi döndürmek için kendine oynadığın hatta oynadığımız bir oyundu bu.Hep suçladın beni sevgili;içinde kilitleyip bıraktığın için beni.Zorlasam da açılmayacak kilittler vurdun dilime,bedenime.
Yoruldum... Oturup dinlenmeliyim şu kanepede.Aşkımız kadar kırmızı,tenin kadar kadife kanepede.Kızma yine, yastığın altına sakladım çoraplarımı, parmağım kesilmişti. Kanım bulaşmış olabilir, kızma sevgili leke kalmıştı sildim ama geçmedi.Neden geçmiyorki bir şeyleri silince?Ben dokunamazdım,sevmezdim o kanepeyi.Kadifeye dokunamazdım ya içim ürperirdi.Tamam kızma sen.Yine oyun oynayalım, birbirimize dokunalım...
Sende yoruldun biliyorum.Anahtarları ver hadi çözülsün kilitlerim.İki damla daha sözüm vardı sana, onu da akıtmadım mı?Silme artık sözlerimi,bak sildikçe geçmiyor kan lekesi gibi...
Yoruyorsun.Yoruluyorum seninle.Oyun bozan oluveriyorum, yine suçluyorsun işte.Ne yapsam nafile geçmeyecek o leke....
Gel yanıma sen de dinlen teninden kanepede.Siktir et lekeyi,minderle örtersin görmez kimse.Belki ileride doğacak oğlunun oyuncak arabası yada kızının bebeği kaçacak o kadife kanepenin arasına ve sen onu çıkartırken göreceksin o kan lekesini.Aklına gelicem ve oturacak dudaklarına o çok sevdiğim tebessümün.Beni kırık dökük bıraktığın anlar aklına gelicek belkide.Sonra o oyuncak bebekte oynadığımız oyunlarda hangimiz bebektik diyeceksin kendi kendine ve kırmızılar olmayacak yüzünde.Belki biraz allanıp sonra mora çalacak donup kalacaksın öylece.Yine de dudaklarına asacağın o tebessüm hatrına gitmeliyim şimdi...
Bu sefer suçlayamayacaksın beni artık biliyorsun anahtarları bana hiç vermediğini.Sevgili, sen o lekeye hapsettin bizi...
1 Mart 2013 Cuma
30 küsür yaşındayım yahu...
30 undan sonra hayat başka akar derlerdi ben 20 lerimdeyken. Ne değişebilir ki bu kadar 30 undan sonra?Abartıyorlar,klişe klişe laflar ediyorlar derdim hep… Yirmilerin sonuna ylaştıkça tuhaf bir sıkıntıyla sevişmiş heyecan kapladı içimi. Sonrası hem sancı hem de doğum…Erkeklerin adam kadınların kadın olduğu yaşlar bu yaşlar.Kırışıklıkların süslediği oturmuş yüz hatları, artan farkındalıklar ve yer değiştiren öncelikler…Artık eskisi kadar kolay kilo verilmez 30 dan sonra ya da eskiden sabaha kadar içtiğin ve kulaklarını patlatacak kadar yüksek sesle canlı müzik yapan mekanlara gidemez olursun… Amerika ile saat dilimi farkından dolayı sabahın körüne kadar izlediğin Oscar törenlerini ertesi gün internetten bakınırsın;çünkü artık sabah erkenden kalkıp gitmek zorunda olduğun bir işin vardır. Abuk sabuk şeylere para harcarken daha dikkat edersin artık,çünkü yıllarca senin cebine para koyan babanın mezarını ziyarete giderken mezara koymak için çiçek alacak paran olsun istersin cebinde. Daha önce hiç giymeyeceğin halde aldığın tişörtlerin parasını artık kırlaşmış saçlarını gizlemek için saç boyasına verirsin. Öncelikler gider,incelikler gelir… İncelikler gider,umursamazlık oturur bi köşeye. bu yaşıma geldim elimde avucumda neler var? lar başlar…
Eskiden zeytinyağıyla yapıldığı için yemediğin yemeklere inat, en hakikisini ararsın marketlerde zeytinyağının;salatana bol bol koyabilmek için. Rakının sohbetsiz boğazından yağ gibi akmadığını anlarsın ve şükredersin etrafında biriktirdiğin dostlarına… Şükretme yıllarıdır 30 lar… demlendikçe farketme,farkettikçe şükretme yılları…Rakıya şükredersin,balkondaki saksıdan yayılan fesleğen kokusuna şükredersin,kulaklarını çınlatan,gözünden yaş akıtan kahkahalara şükredersin..En çok da yeni doğan güne…
Dilin değişir,tadın değişir,bakışın,duruşun değişir 30 dan sonra. Herkesin Cennette olacağı yaşlardasın artık;yüz hatların oturmuş aynadaki gerçek senle. Senden 15-20 yaş küçüklerin dilini anlamakta zorlanırsın,kullandığın kelimeler değişir. Kelimelerden çok bakışlara dayarsın sırtını. Her sorunun cevabı için aynı cümleyi kullanırsın çoğu zaman; "Kıskanmıyor musun onu?" diye sorarlar sen de "Artık 30 küsür yaşına geldim yahu" dersin. "Bu renk sana çok yakışır neden almıyorsun?" derler sen yine "30 küsür yaşına geldim yahu" dersin. "Ya AŞK?" dediklerinde bile sanki artık daha sert ve kalın bir kabuğum var dercesine tekrarlarsın aynı cevabı: 30 KÜSÜR YAŞINA GELDİM YAHU… Dedim ya sancılı bi dönem diye; ama yeni bi adamın,yeni bi kadının doğum sancısı bu… Ne getirir ne götürür bunun hesabını yapmadan senin SEN olduğun yıllar. Olsun varsın zor kilo verilsin, olsun varsın dakikalarca bak aynada gördüğün kırışıklıklara… Nasıl olsa gün gelecek o kilolara da o kırışıklıklara da şükredeceksin rakıdan peltek peltek kurduğun cümlelerle. O yüzden tazeleyelim rakı kadehlerimizi de güzelleşelim bu gece de...
MART 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)